Türkiye’de Üstün Yetenekliler Eğitiminin Durumu

TÜRKİYE’DE ÜSTÜN YETENEKLİLER EĞİTİMİNİN DURUMU

DOÇ. DR. H. ELİF DAĞLIOĞLU’ nun makalesini sizlerle paylaşıyorum.

Üstün yetenek denildiğinde ilk akla gelen kavramlardan birisi “zekâ”dır. Zekâ, elle tutulu rgözle görülür bir güç değildir. Dolayısıyla zekâ günümüze kadar kimileri tarafından beynin bir bölgesinde var olan bir yapı, kimilerine göre de doğa tarafından bahşedilen bir özellik olarak bilinmektedir. Ancak zekâ, beynin bütün elemanlarının birbiri ile uyumlu ve verimli çalışmasının davranışlar üzerine yansımalarıdır.

Üst düzeyde zekâya sahip bireyler genellikle zihinsel olarak sıradışıdırlar. Toplumun geneline bakıldığında bu özelliklere sahip kişilere az rastlandığı görülmektedir. Her toplumda çok sık karşılaşılmamaları nedeniyle toplum tarafından bu bireyler hayranlıkla bazen de şaşkınlıkla izlenmektedir.

Üstün Yetenek Kavramı

Üstün yetenekliliğin bu sıradışı özellikleri nedeniyle geçmişten günümüze kadar pek çok araştırmacı tarafından irdelendiği görülmektedir. Üstün yeteneklilikle ilgili çalışmaların tarihsel gelişimi incelendiğinde zekâ testlerinin dönüm noktasını oluşturduğu görülmektedir. 19. Yüzyılın başında zekâ testlerinin geliştirilmesi ve kullanılmaya başlanması ile birlikte üstün yeteneklilikle ilgili çalışmalar hız kazanmaya başlamıştır. Yapılan ilk çalışmalar sırasında zekâ bölümlerindeki üstünlükten dolayı zekî, akıllı, ve üstün zekâlı; bunun yanı sıra resim, müzik vb. güzel sanatlar alanında başarılı olan bu tip insanlara yetenekli, yaratıcı ve üstün yetenekli denilmiştir. Daha sonra bazı teorisyenler, bilim ve teknik alanındaki yetenekliliği üstün zekâ, güzel sanatlar alanında yetenekliliği üstün özel yetenek olarak gruplandırmışlardır (akt. Dağlıoğlu, 1995). Ardından üstün yeteneklilik alanının önderlerinden olan Terman (1925)’ın, standart zekâ testlerinde % 2’lik üst sınırda puan alanları “üstün zekâlı” olarak tanımladığı görülmektedir.

Zekâ bölümü sınıflamasına dayanan geleneksel yaklaşım, 20. yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa’da Piaget, Vygotsky, Dabrowski gibi bilim adamlarının zekânın kapsamını zihinsel, duyuşsal, devimsel, sosyal, sanatsal, ahlaki ve dille ilgili yetenekleri bütüncül ve gelişimsel açıdan bakarak değerlendirmeye başlanmasıyla güncelliğini yitirmeye başlamıştır (Akarsu, 2001).

1970’lerden sonra ülkelerin üstün yetenekli çocukların eğitimine yönelik güncel yaklaşımlarına bakıldığında, Amerika Federal Hükümeti’nin üstün yeteneklilerle ilgili politikasını belirlemek amacıyla hazırlanan bir rapor dikkat çekmektedir (Maryland, 1972). 1972 yılında hazırlanan bu raporda üstün yetenekli çocuklar;

“Genel zihinsel yetenek, belli bir akademik alanda özel yetenek, yaratıcı ve üretici düşünme, liderlik yeteneği, görsel performans sanatında yetenek, devimsel yetenek olmak üzere bu altı alanın bir veya birkaçında üstün performans gösteren çocuklar” olarak tanımlandığı görülmektedir. Bununla birlikte üstün yetenekliliğin genel zihinsel yetenek, özel akademik yetenek, yaratıcı üretici düşünme yeteneği, liderlik yeteneği, görsel sanatlar alanında yetenek ve psikomotor yetenek olmak üzere altı tipi olduğu ileri sürülmüştür.

1980’lere gelindiğinde Renzulli (1986), yaşamları boyunca üstün başarı göstermiş kişileriinceleyerek bu performansın normalin üzerinde yetenek, yaratıcılık ve motivasyon olmak üzere üç temel özellikten oluştuğu “üçlü çember modeli”ni ortaya atmıştır. Bu modelde, çocuğun bu boyutlardan her üçüne birden sahip olduğunu göstermesi gerekmektedir. Bununla birlikte Renzulli zekâ testlerinde genel popülasyonun üst %2 veya 3’ünde kalanların üstün yetenekli olarak belirlenmesine karşı çıkmıştır. Bunun yerine üstün yetenekliliğin sadece zekâ bölümü puanına göre değerlendirilmesi yerine genel yetenek ve özel performans alanlarında popülasyonun üst % 15-20’sini içine alan bir yetenek havuzu oluşturulması üzerine durmuştur.

1990’lı yıllarda üstün yeteneklilik kavramına bakış açısının genişlemeye devam ettiği örülmektedir. Renzulli’den sonra Morelock (1992), üstün yetenekli çocukların gelişim özelliklerine dikkat çekmiştir. Morelock, şöyle bir tanım yapmıştır; “Üstün yeteneklilik, normal standartlardan nitelik ve nicelik olarak farklı içsel deneyimler ortaya koyan ve ileri bilişsel kabiliyetleri içeren asenkronik (uyumsuz) gelişimdir.

Morelock’un belirttiği uyumsuzluğun anlamı, içsel ve dışsal olmak üzere iki durumda dauyumlu olmamadır. Morelock (1992)’a göre uyumsuz gelişim, üstün yetenekli çocukların bilişsel gelişiminin fiziksel ve duygusal gelişimlerinden daha hızlı olması ve bu durumun bazı sıradışı problemler ortaya çıkarması anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle üstün yetenekli çocukların düşünce hızları ile bunları ortaya koydukları diğer gelişim alanlarına dönük beceriler birbiriyle eşgüdümlü değildir. Bu da çocukların yeteneklerini ortaya koymada oldukça problem yaşamalarına neden olmaktadır.

1990’lı yılların ortalarına doğru Gardner (1993), gözlemlerinden ve bazı beyin araştırmalarının bulgularından yararlanarak başlangıçta yedi tane, 1999’da bu türlere bir tane daha ekleyerek sekiz tür zekâdan bahsetmiştir. Bu zekâ türleri, sözel zekâ, mantıksal-matematiksel zekâ, uzamsal zekâ, müzik zekâsı, bedensel zekâ, kişiler arası zekâ, içsel zekâ ve doğacı zekâdır. Gardner (1993)’a göre zekâ pek çok yetenekten oluşmaktadır ve zekâ türlerinin hepsi her bireyde vardır ancak bunlardan bir veya birkaçı kişide daha belirgindir.

Dabrowski (1996) ise, bireylerin gelişim potansiyeline bağlı olarak bazı alanlarda içeriden ya da dışarıdan gelebilecek uyarıcılara verdikleri tepkilerin yoğunluğunda farklılıklar olduğunu söylemektedir. Tepkilerdeki yoğunluk farklılıklarını içeren devimsel, duygularla ilgili, hayal gücüne yönelik, zihinsel ve duyuşsal aşırı duyarlık olmak üzere beş tür duyarlık alanı olduğunu ileri sürmüştür.

Sonuç olarak üstün yeteneklilik kavramı ile ilgili dünyada kullanılan temel olarak üç terim ğu görülmektedir.

Üstün zekâlı: Zekâ testlerinde ortalamadan en az 2 standart sapmanın üstünde zekâ düzeyineahip olan bireyler için kullanılmaktadır.

Üstün zekâlı ve yetenekli çocuklar: Üstün Zekâlı ve Yetenekli Çocuklar Dünya Konseyiarafından zekâ ve/veya diğer yetenek alanlarında üstünlük gösteren bireyler için kullanılan terimdir.

Üstün yetenek: Türkiye’de bu özellikte bireyler için kullanılan terimdir (Davaslıgil, 2009).

Üstün yeteneklilik kavramına ilişkin yapılan tüm çalışmalar dikkate alındığında üstünetenekli çocukların gelişimlerinin diğer çocuklardan oldukça büyük farklılık gösterdiği; bilişsel ve dil gelişimlerinin çok hızlı ilerlemekle birlikte diğer gelişim alanlarının bu hızı yakalayamadığı hatta bazen yaşıtlarının bile gerisinde kalabildiği görülmektedir. Bununla birlikte sadece belirli bir zihinsel potansiyele sahip olmanın üstün yeteneklilik için yeterli olmadığı, bunun yanı sıra yaratıcılık, bellek ve motivasyon gibi özelliklere sahip olmasının da gerekli olduğu ve üstün yetenekli olarak çocukların tanılanması sürecinde de zekâ testlerinde popülasyonun üst %2-3’ü yerine, potansiyel olarak üstün yeteneklilik özellikleri gösterebilecek olan bireylerin de düşünülerek popülasyonun üst %15-20’sinde kalan çocuklara fırsat verilmesi gerekmektedir. Bir başka deyişle sadece zihinsel yönden değil, yaratıcı üretici düşünme, liderlik, görsel sanatlar alanında yeteneklilik gibi diğer üstün yetenek türlerinde yetenekli olabilecek çocukların da işin içerisine dahil edilmesidir. Bütün bunlar dikkate alındığında üstün yetenekli çocukların özelliklerine uygun farklılaştırılmış bir eğitime ihtiyaç duydukları görülmektedir. Dolayısıyla üstün yeteneklilik normalden farklı olarak eğitim gerektiren bir özel eğitim alanıdır ve özel gereksinim türünün özelliklerine göre çeşitli eğitimsel, hukuki ve gelişimsel tedbirler alınmasını gerektirmektedir.

Eğitim Hakkı Açısından Üstün Yeteneklilerin Durumu

Eğitimin temel işlevi, bireyin bilişsel, duyuşsal ve devimsel yönlerini dikkate alarak, ilgi ve gereksinimleri doğrultusunda kendini gerçekleştirmesini sağlamaktır. Bununla birlikte bireyleri toplumun ekonomik yönden kalkınmasını ve gelişmesini sağlayacak sağlam, bilinçli üretici ve tüketiciler haline getirmek; bireylere, ülke kaynaklarını akılcı biçimde kullanılmasını ve değerlendirilmesini sağlayacak gerekli davranışları kazandırmak ve demokratik yaşamın gerektirdiği bilgi, davranış ve tutumlar sergileyecek şekilde yetiştirmek de eğitimin temel işlevleri olarak kabul edilmektedir (Hoşgörür ve Taştan, 2007).

Her toplum için bireylerinin ihtiyaç duyduğu eğitimi alması hazırlanan kanun ve yönetmeliklerle korunmaktadır. İnsan Hakları Sözleşmesinin 26. Maddesi “Herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır. İlköğretim zorunludur.

Teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. Yükseköğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır.” Ayrıca; Çocuk Hakları Sözleşmesinin 28. Maddesi ile “Taraf devletler, çocuğun eğitim hakkını kabul ederler ve bu hakkın fırsat eşitliği temeli üzerinde tedricen gerçekleştirilmesi görüşüyle özellikle ilköğretimi herkes için zorunlu ve parasız hale getirirler; ortaöğretim sistemlerinin genel olduğu kadar mesleki nitelikte de olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlenmesini teşvik ederler ve bunların tüm çocuklara açık olmasını sağlarlar ve gerekli durumlarda mali yardım yapılması ve öğretimi parasız kılmak gibi uygun önlemleri alırlar; uygun bütün araçları kullanarak, yükseköğretimi yetenekleri doğrultusunda herkese açık hale getirirler; Eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve
rehberliği bütün çocuklar için elde edilir hale getirirler” ifadeleri yer almaktadır (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 2010). Buna paralel olarak Türkiye’de de yaşayan bireylerin eğitim hakkı, Anayasamızın 10. Maddesi olan “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” ve 42. Maddesi olan “Kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.…Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır.” ile korunma altına alınmıştır (TBMM, 2011).

Sonuç olarak kendi haklarını savunamayacak durumda olan çocukların eğitim hakları ulusal veluslararası düzeyde güvence altına alınmıştır.

Belirtilen bütün bu maddelerde kişiler için benzer özellikler taşıyan eğitim imkanları verilmek suretiyle fırsat eşitliği sunuluyormuş gibi görünse de aslında toplumdaki her bireyin bireysel farklılıkları olduğu ve okul öncesi eğitim döneminden yükseköğretim kademesine kadar kişilerin bireysel farklılıklarını dikkate alarak onların potansiyellerini en üst noktaya ulaştıracak eğitimi vermek hedeflenmiştir. Bu doğrultuda bazı özellikleri nedeniyle farklı bir takım eğitimsel önlemler alınmasına gerek olan bireyler de her toplumda bulunmaktadır. Demokratik ülkelerde özel eğitime gereksinimi olan çocuklara gerekli eğitimin sağlanamayışı fırsat eşitsizliği olarak görülmekte (Celkan, 1991) ve yeteneklerin desteklenmesi en üst noktaya çıkarılması eğitimde fırsat eşitliğinin temeli olarak kabul edilmektedir (Ergün, 1992). Bu durumda üstün yetenekliler için eğitim bu bireylerin kendisine ve topluma faydalı davranışlar geliştiren, ondaki farklılığı ve üstün özellikleri fark edip işleyen faaliyetler bütünü olmaktadır. Üstün yeteneklilik, bütün ülkelerde özel eğitim kategorisi içerisinde ele alınmaktadır. Üstün yetenekli çocukların ihtiyaçları diğer özel gereksinim türlerine göre çok farklı olmakla birlikte onlara sunulması gereken eğitim fırsatları anlamında oldukça benzer özellikler göstermektedir.

Özel gereksinimli çocuklar açısından kanunlar incelendiğinde 5378 sayılı Özürlüler ve Bazıanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 15. Maddesinde “Özel
eğitime ve korunmaya muhtaç çocukları yetiştirmek için özel tedbirler alınır.” İfadesi yer almaktadır (Resmi Gazete, 2005). Bununla birlikte 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 8. Maddesinde “Özel eğitim gerektiren bireyler için okul ve sınıfların açılması zorunludur (Resmi Gazete, 1973) ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun 6. Maddesinde “Her öğrenci velisi yahut vasisi veya aile başkanı çocuğunun mecburi ilköğretim kurumuna muntazaman devamını sağlamakla ve özrü yüzünden okula gidemeyen çocuğun durumunu en geç üç gün içinde okul idaresine bildirmekle yükümlüdür…Mülki amirler, ilköğretim müfettişleri ve zabıta teşkilatı ilköğrenim çağındaki çocukların mecburi ilköğretim kurumlarına devamlarını sağlamakla veli yahut vasi veya aile başkanlarına ve okul idarelerine yardımla ve her türlü tedbiri almakla vazifelidirler.” İfadeleri ile özel gereksinimli çocukların eğitim hakları korunma altına alınmıştır (Resmi Gazete, 2003).

Üstün yetenekli çocuklara özel gereksinimli bağlamında bakıldığında eğitim hakkı açısından
Çocuk Hakları Sözleşmesinin 29. Maddesinde “Çocuğun kişiliğinin, yeteneklerinin, zihinsel ve bedensel yeteneklerinin mümkün olduğunca geliştirilmesi” ifadesi ile uluslararası düzeyde (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 2010); 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun 52. Maddesinde “Tanısı konulmuş özel eğitim gerektiren çocuklar için okul öncesi eğitimi zorunludur. Bu eğitim özel eğitim okulları ile diğer okul öncesi eğitim kurumlarında verilir. Gelişim ve bireysel özellikleri dikkate alınarak, özel eğitim gerektiren çocukların okul öncesi eğitim süreleri uzatılabilir.” İfadesi ile de Türkiye’deki özel gereksinimli çocukların eğitim hakları açısından bağlayıcı hükümlere yer verildiği görülmektedir (Resmi Gazete, 2003). Ayrıca 573 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. Maddesinde “Mecburi ilköğretim çağı, 6 -14 yaş grubundaki çocukları kapsar. Bu çağ çocuğun 5 yaşını bitirdiği yılın eylül ayı sonunda başlar, 14 yaşını bitirip 15 yaşına girdiği yılın, öğretim yılı sonunda biter.” hükmü yer alırken aynı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. Maddesinde “Özel eğitim; evde, kaynaştırma kapsamında okul öncesi, ilköğretim kurumlarında, resmi ve özel özel eğitim okullarında, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde bireye ve aileye verilir.” Denilmektedir (Resmi Gazete, 1997). Buna ilaveten 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun 12. Maddesinde “Resmi ve özel okul öncesi, ilköğretim ve orta öğretim okulları ile yaygın eğitim kurumları; kendi çevrelerindeki özel eğitim gerektiren bireylere özel eğitim hizmeti sağlamakla yükümlüdürler.” Hükmü vardır. Böylelikle özel gereksinimli çocuklara kanuni açıdan bakıldığında okul öncesi dönemden 14 yaşın sonuna kadar eğitimin zorunlu olduğu ve özel gereksinim türü ve derecesine bağlı olarak her türlü kurum, kuruluş ve merkezlerden eğitim alma hakkı olduğu görülmektedir (Resmi Gazete, 2003). Nihayetinde Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nin 28. Maddesinde ise “Okul ve kurumlarda üstün yetenekli öğrenciler için özel araç-gereçler ile eğitim materyalleri sağlanarak özel eğitim desteği verilmesi amacıyla destek eğitim odası açılır” ifadesi ile de doğrudan üstün yetenekli olarak tanılanan çocukların her kademede ihtiyaç duydukları eğitimsel
tedbirlerin alınması gerektiğinin altı çizilmektedir (Resmi Gazete, 2012).

Sonuç olarak hukuki anlamda özel eğitim bağlamında üstün yetenekli çocukların eğitimi ile
ilgili okul öncesi dönemden yüksek öğrenime kadarki yaş aralığında; ev, okul ve çeşitli kurumlarda,merkez, sınıf ya da rehabilitasyon merkezlerinde eğitim alabilmeleri konusunda gerekli tedbirlerin alınması ile ilgili pek çok hükümle devlet tarafından koruma altına alındıkları görülmektedir.

Türkiye’de Üstün Yeteneklilerle ilgili Gelişmeler

Cumhuriyet dönemindeki gelişmeleri ele almadan önce Osmanlı İmparatorluğu döneminde
uygulamaya konan “Enderun Mektepleri”nden bahsetmeden geçmek mümkün değildir. Enderun
Mektepleri, 1.Murat zamanında uygulamaya giren Pençik Yasası ile savaş tutuklularının en gösterişli ve yeteneklileri; 2. Murat döneminde de yürürlüğe konan “Devşirme” düzeni ile önceleri Rumeli ve daha sonra Anadolu’nun Müslüman olmayan ahalinin çocukları arasından belirli aralıklarla en iyileri seçip devlet hizmetine alan bir sistemdir (Akkutay, 1984; Enç, 1979; Özsoy, Özyürek ve Eripek, 1989). Seçilen tüm çocuklar bir yıl kadar Anadolu ve Rumeli’nin önde gelen ailelerinin yanına verilir, Türk dilini öğrenir, Müslüman olur ve sünnet edilirlerdi. Daha sonra Edirne Sarayı, Galata Saray, İbrahim Paşa Sarayı ve İskender Çelebi Saraylarında bulunan altı yıl süreli hazırlık okullarına devam ederlerdi. Bu okullarda Türkçenin okunup yazılması, Arapça, Kur-an, din bilimi gibi derslerin yanı sıra matematik, müzik gibi alanlarında bilgi ve beceri edinmeleri ve savaş becerilerini kazanmalarına da ağırlık verilmiştir. Enderun’a gelenlerin en seçkinleri hükümdarların kişisel hizmetlerinin yapıldığı Has Odaya kadar yükselmektedir. Bunlar “Vezir, Sadr-ı Azam, Beyler Beyi, Kaptan-ı Derya” gibi önemli görevlere atanmışlardır. Osmanlı tarihi boyunca gelip geçen ünlü devlet adamlarının ve komutanlarının çoğu seçkin sanatkar ve şairler, müzisyenler bu okuldan yetişmiştir (Enç, 1979; Özsoy, Özyürek ve Eripek, 1989). Enderun Okulları’nın pek çok ülke tarafından incelenerek hem askeri hem de eğitimsel alanda üstün yeteneklilerin eğitimi için esin kaynağı olduğu bilinmektedir.

Cumhuriyet dönemine gelindiğinde üstün yeteneğe sahip çocukların özel eğitim alması
gerektiğinin, 1956’da ilk olarak fark edildiği alan müzik olmuş ve 6660 sayılı “Güzel Sanatlar Alanında Fevkalade İstidat Gösteren Çocukların Devlet Tarafından Yetiştirilmesi Hakkında Kanun” çıkartılarak, müzikte ve resimde üstün yetenekli çocukların erken yaşta tanılanması ve ihtiyaç duydukları özel eğitimi almak üzere yurt dışına gitmeleri sağlanmıştır. Ünlü sanatçılarımız Suna Kan ve İdil Biret bu kanundan yararlanmıştır. Daha sonra bu kanunun kullanımı 1977 yılında durdurulmuştur. Bunun yanı sıra 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebeler Hakkında Kanun 1929 yılında çıkarılmıştır. Bu kanunla yurt dışına gönderilmek üzere diğer öğrencilerden zekâ ve karakter bakımından daha üst düzeyde olanları belirlemek üzere Milli Eğitim Bakanlığı’nca bir sınav düzenlenmektedir (MEB, 2010). Günümüzde bu uygulama halen devam etmektedir.

1964’de ilk mezunlarını veren Ankara Fen Lisesi, fen ve matematikte üstün yeteneklileri
toplamış ve onlara Ford Vakfı’nın mali, Amerika’da New York’daki Bronx ve Fen Lisesinin bilgi desteği ile özel olarak seçilmiş ve Amerika’da ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde yetiştirilmiş öğretmenlerle özel bir eğitim sunulmuştur. Yatılı okul ortamında, laboratuvar ve kitaplık, gezi-gözlem, münazaralar, küçük grup çalışmaları ve bireysel destek uygulamaları ile desteklenen bu uygulama dört yıl sürmüş, Ford Vakfı’nın desteğinin çekilmesi ile özelliğini kaybetmeye başlamıştır. Günümüzde etkinliğini sürdüren 96 okulda toplam 23.203 öğrenci fen liselerine devam etmektedir (TBMM, 2012). 1960’lı yıllarda Ankara’da özel sınıflar ve türdeş yetenek sınıfları açılmıştır. Özel sınıf denemesi Ergenekon İlkokulunda çevre okullardan seçilen ve zekâ bölümü düzeyleri 125 ve üzerinde olan öğrenciler ayrı bir sınıfa toplanmış ve bu çocuklara zenginleştirilmiş bir program uygulanmıştır. Ancak deneme bir süre sonra yarıda kesilerek bu sınıflardan çıkan öğrenciler Maarif Koleji’ne aktarılmıştır (Davaslıgil, 2000). Türdeş okullar uygulamasında aynı dönemde Ankara’daki üç okulda başlatılmış, ancak beş yılın sonunda herhangi bir değerlendirme yapmadan sonlandırılmıştır.

Bir sonraki üstün yetenekli çocukların eğitimi ile ilgili hareket, 1991’de Milli Eğitim
Bakanlığı’nın düzenlediği Özel Eğitim Konseyi’nde üstün yeteneklilerle ilgili bir komisyon
oluşturulması ve komisyon raporunda gerçekçi ve uygulanabilir önlemlere yer verilmesidir (MEB, 1991). 1990’da Sezai Türkeş; eşi İnanç Türkeş’in adını yaşatmak için Türkiye’de özel yetenekli olup, maddi durumu uygun olmayan çocuklara karşılıksız olarak eğitim verme amacıyla İnanç Vakfı’nı kurmuştur. İnanç Lisesinde temel olarak anadolu liselerinde uygulanan programlardan yola çıkılarak özel yetenekli çocuklar için geliştirilen ve çeşitli öğretim teorilerinin birleşimi olan bir program uygulanmaktadır. 1993’de bu okul, ilkokul beşinci sınıfı bitiren öğrencilerden ülke çapında yapılan dört aşamalı bir seçim sonucunda 30 öğrenci ile eğitime başlamıştır. Zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkması sonrasında öğrencilerini, ortaokulu bitiren çocuklar arasından yine benzer bir sistemle seçmiştir (Akarsu, 2001). Ardından Türk Eğitim Vakfına devredilerek adı Türk Eğitim Vakfı İnanç Türkeş Özel Lisesi’ne dönüştürülmüştür. Bu okulda eğitim süresi hazırlık sınıfı dahil beş yıldır. Her yıl özel yetenek sınavı ile seçilen öğrencilerin tümü yatılı, tam veya yarı bursludur. Ayrıca ilk mezunlarını 2000 yılında veren okulda öğrenciler yurtiçi ve dışında burslu olarak üniversiteye devam edebilmektedirler (MEB, 2010).

1990’ların başında Ankara ve İstanbul’da açılan ve daha sonra yaygınlaştırılmaya çalışılan
güzel sanatlar, spor ve sosyal bilimler liseleri ortaöğretim düzeyinde bu alanlarda yetenekli çocuklara hizmet veren okullar olarak düşünülebilir (Berberoğlu ve Kalender, 2005).

1991-92 öğretim yılında İstanbul’da açılan Yeni Ufuklar Koleji, normal üstü zekâya sahip
öğrencileri seçerek üstün yetenekliler eğitimini hedefleyen bir özel okuldur. Bu okulda yurtdışı kuruluşlarla ilgili kişilerle bağlantılarını sürdürerek, ülkemizde konunun önemi vurgulanmaya çalışmış ancak 2000’li yılların başında okul kapanmıştır (Davaslıgil, 2004).
1992’de Milli Eğitim Bakanlığı, Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel
Müdürlüğü bünyesinde üstün yetenekli çocukların eğitimi ile ilgili bir şube oluşturulmuştur. Bu şube, ülkemizdeki mevcut ekonomik, sosyal, kültürel ve eğitim şartları dikkate alınarak daha fazla sayıda üstün yetenekli çocuğa en uygun modelle ulaşılabilmesi için farklı ülkelerde uygulanan eğitim modellerini incelemiş, uygulanabilirliklerini tartışmış ve yeni bir model geliştirmiştir. Bu modelin ismi, Bilim ve Sanat Merkezi olarak konmuştur. Bilim ve Sanat Merkezleri modelinde, üstün yetenekli çocuklar, temel eğitime dayalı bilgileri yaşıtları ile devam ettikleri okuldan alırken bilim ve sanat merkezlerinde üstün oldukları bilim ve sanat alanı veya alanlarında diğer okullardan gelen benzer özellikte arkadaşları ve alan öğretmenleri ile çalışmaktadırlar. Ayrıca bu modelin en büyük avantajlarından biri, çocukların kendi okullarından ve yaşıtlarından, sınıf arkadaşlarından soyutlanmamalarıdır. 2010 yılında 55 ilde bu proje devam etmekte ve toplam 6942 çocuk bilim ve sanat merkezlerinde eğitim almaktadır (MEB, 2010).

Türkiye’de ilk kez üstün yeteneklilerin eğitimine yönelik İstanbul Üniversitesi Hasan Ali
Yücel Eğitim Fakültesinde ve 2010 yılında Maltepe Üniversitesinde “Üstün Zekâlılar Öğretmenliği” lisans programı açılmıştır. Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümünde Üstün Zekâlıların Eğitimi Anabilim Dalı kurulmuş ancak lisanüstü düzeyde eğitim verilmektedir. Ayrıca İnönü, Malatya, Trakya Üniversitelerinde üstün yetenekli çocukların eğitimine ilişkin “Üstün Yetenekliler Eğitim ve Araştırma Merkezi” kurulmuştur (MEB, 2010).
2002 yılında MEB ve İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi arsında yapılan
bir protokolle Beyazıt Ford Otosan İlköğretim Okulu uygulama okulu olarak seçilmiştir. Bu okulda sınıfların yarısı üstün yetenekli yarısı normal gelişen çocuklardan oluşturularak farklılaştırılmış eğitim programı uygulanmıştır. Burada amaç, üstün yetenekli çocukların normal yaşıtlarından ayrılmadan ihtiyaç duydukları yetenek, ilgi ve kapasiteleri ölçüsünde eğitim almalardır. Halen uygulama devam etmektedir (MEB, 2010).

Türkiye’de günümüzde Türkiye Üstün Yetenekli Çocukları Eğitim Vakfı, Üstün Yeteneklilerin Eğitimi Federasyonu, Üstün Zekâlı ve Yetenekli Çocuklar Derneği, Üstün Zekâlılar Akademi Derneği, Üstün Yetenekli Çocukların Eğitimi Derneği, Tekden Üstün Zekâlı ve Üstün Yetenekli Çocukların Eğitimi Derneği, Türkiye Üstün Zekalılar ve Üstün Yetenekliler Vakfı gibi otuzun üzerinde sivil toplum kuruluşunun kurulduğu görülmektedir. Bu sivil toplum kuruluşlarının
amacı üstün yetenekli çocukların eğitimi konusunda öğretmen, aile, akademisyenler ve diğer ilgililerin bir araya gelerek daha organize bir yaklaşımla bu çocukların eğitim almalarını sağlamaktır. Bunların içerisinde Türkiye Üstün Zekâlılar ve Üstün Yetenekliler Vakfı’nın Ankara’da üstün yetenekli çocukların eğitimine yönelik farklılaştırılmış ve zenginleştirilmiş bir programla okul öncesinden orta öğretime kadar olan yaş grubunu kapsayan bir okul kurduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra Tekden okulları, Doğa Koleji, Bahçeşehir Koleji, Yamanlar Koleji gibi özel okulların kendi içlerinde üstün yetenekli çocukları eğitmeye yönelik programlar uyguladıkları görülmektedir (http://www.tacved.org/ustun-yetenekliler-icin-dernekler-vakiflar).

Her ne kadar özel eğitim amacına dönük olarak hizmet vermeseler de ülkemizde geçerli olan
son derece seçici-eleyici bir modelle öğrenci alan Robert Koleji, İzmir Amerikan Koleji, Alman ve Avusturya Lisesi gibi bazı özel okullar yalnızca akademik başarıya göre seçilen öğrenciye değil, onun doğal bir bileşeni olan üstün yeteneği de içinde barındıran bir grup öğrenciye eğitim vermeye çalışmaktadır.

Fen ve matematiğe ilgi uyandırmak, bu konularda yetenekli çocukları ortaya çıkarmak vegeleceğin bilim adamlarını teşvik etmek amacıyla Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) yarışmalar düzenlemektedir. İlköğretim ve orta öğretim çağı arası matematik; liseler arası matematik ve biyoloji ile lise ve üniversite öğrencileri arası proje yarışmasında dereceye giren okul ve öğrencilere ödüller verilmektedir. Ayrıca TÜBİTAK uluslararası matematik ve fen dalları olimpiyatları için elemeler yapmakta, Türk takımını oluşturup öğrencileri yarışmalara hazırlamaktadır. Aynı kurum, bilim adamı yetiştirmek amacına yönelik olarak bilim dallarında yurt dışı eğitim bursları da vermektedir (TBMM, 2012).

2009 yılında Milli Eğitim Bakanlığı TÜBİTAK işbirliği ile üstün yeteneklilerin eğitimineilişkin sistem ve etkinliklerin geliştirilmesine ilişkin bir strateji belgesi oluşturma çalışmasına başlamıştır. Bununla ilgili 2009 yılında bilim ve sanat merkezlerin değerlendirilmesi, mevcut durum tespiti, dünya örnekleri ile karşılaştırmalar yapma ve bu bağlamda örneklerin uygulanabilirliğini paydaşların görüşleri doğrultusunda ortaya konmaya çalışılan bir çalıştaydüzenlenmiştir. Çalıştayda Türkiye’de bu alanda çalışmaları olan akademisyenler, üstün yetenekli öğrenciler ve aileleri katılmıştır. Buna ek olarak 2009 yılında Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun 19. Toplantısında ülkemizdeki üstün yetenekli bireylerin eğitimini iyileştirmek üzere MEB koordinasyonunda “Üstün Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planı 2009-2013 hazırlanmış ve ardından da 2013-2017’ oluşturulmuştur (TÜBİTAK, 2013).

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kasım 2012’de “Üstün ve özel yetenekli çocuklar birülkenin en büyük zenginlik kaynağıdır. Çünkü uygun ve yeterli eğitim aldıkları takdirde ülkenin geleceğinin şekillendirilmesinde en önemli rolü oynayacak olanlar yine bu çocuklardır. Üstün ve özel yetenekli çocuklara yönelik bazı kanunlar çıkartılarak birkaç girişimde bulunulmasına rağmen uygulanabilir kapsayıcı çalışmalar gerçekleştirilememiştir. Bu çocuklarımızın tespiti, eğitimi ve izlenmesi politikası açık bir şekilde tanımlanarak kurumsal ve devamlılık arz eden bir yapıya kavuşturulmalıdır.” gerekçesiyle üstün yetenekli çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla meclis araştırma komisyonu kurulmuştur. Alt komisyonun çalışmaları sonucunda diğer ülkelerdeki üstün yetenekli çocukların eğitimine yönelik uygulamalar da incelenerek Türkiye’de üstün yetenekli çocukların eğitiminin durumu, yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri konusunda kapsamlı bir rapor hazırlanmıştır.

Üstün yetenekli çocukların eğitimine ilişkin ülkemizde ilki 2004 yılında olmak üzere üç ulusal ve birkaç da uluslararası düzeyde kongre ve sempozyum düzenlenmiştir. Üstün yetenekli çocukların eğitimi ile ilgili 4. Ulusal kongre Eylül 2014’de İstanbul’da düzenlenecektir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 1950’lilerden günümüze kadarki süreçte düzenlediği Şuralarda,Devlet Planlama Teşkilatı’nın 1960’lı yıllardan itibaren hazırladığı beş yıllık kalkınma planlarında üstün yetenekli çocukların belirlenmesi ve eğitimlerine ilişkin pek çok kararlar alındığı görülmüştür. Ancak alınan bu kararların maalesef uygulamaya geçmediği görülmektedir.

Türkiye’de Üstün Yetenekli Çocukların Eğitimine ilişkin Yaşanan Sorunlar ve ÇözümÖnerileri

Türkiye’de Cumhuriyeti’nin kuruluşundan günümüze kadar olan dönemde üstün yetenekliçocukların eğitimine yönelik hiç de azımsanmayacak çalışmalar yapıldığı görülmektedir. Bütün yapılan çalışmalar dikkate alındığında Türkiye’de üstün yetenekli çocukların eğitimi açısından karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri şöyle sırlanabilir; Cumhuriyet döneminin başından itibaren üstün yeteneklilerin eğitimine ilişkin çeşitli eğitim programların uygulandığı ancak sonuçları değerlendirilmeden uygulamadan kaldırıldığı görülmektedir. Üstün yeteneklilerin eğitiminde genel eğitim sistemlerinde olduğu gibi istikrar ve sürdürülebilirlik son derece önemlidir. Uygulanan programların izleme ve değerlendirme çalışmaları yapılıp geri besleme yapılarak gerekli düzenlemeler gerçekleştirildiği takdirde üstün yetenekli çocukların ihtiyaç duydukları eğitime erişmelerini sağlamak çok daha mümkün olacaktır. Ancak bunu sağlayabilmek için öncelikle üstün yeteneklilerin eğitiminin hükümetlere göre farklılaşan planlama ve uygulamalardan arınık olması gerekir. Bu konu bir devlet politikası haline dönüştürülmelidir. Nitekim son yıllarda Güney Kore’nin üstün yeteneklilerin eğitiminde yaptığı çalışmalar buna örnek teşkil etmektedir. 2002 yılında kurdukları sistem incelendiğinde üstün yeteneklilerin eğitiminin direk cumhurbaşkanlığına bağlı olduğu ve bu çocukların eğitimi için kaynağın bir vakıf kanalıyla sağlandığı ve eğitim sisteminin uygulanması ve değerlendirilmesi konusunda da bir enstitü kurulduğu ve eğitim programlarının uygulaması, izlenmesi ve değerlendirilmesinin bu enstitü tarafından yapıldığı görülmektedir. Bu enstitüde çalışanların da alanda uzman akademisyenlerden oluştuğu görülmektedir.

Günümüze kadar denenen eğitim programları incelendiğinde ilköğretim ve orta öğretim çağıçocukları ile ilgili olduğu görülmektedir. Özel eğitimin temel ilklerinden biri olan erken teşhis ve erken eğitime başlama doğrultusunda üstün yetenekli çocukların mümkün olduğunca erken dönemde belirlenerek yetenek, ilgi ve becerileri doğrultusunda eğitim alacakları programlara yerleştirilmesi son derece önemlidir. Dolayısıyla bundan sonra yapılacak çalışmalarda öncelikle bu çocuklar için hangi programlar doğrultusunda eğitim verileceğine karar verilerek bu programların özelliklerine uygun bir tanılama sistemi geliştirilmesi gerekmektedir. Nitekim ülkemizdeki büyük problemlerden birisi de üstün yetenekli çocukları belirlemek üzere geliştirilmiş veya adaptasyonu yapılmış ölçme araçlarının yok denecek kadar az olmasıdır. Bu ölçme araçlarının geliştirilmesi veya adaptasyonunun yapılması son derece zaman alan ve ekipçalışmasını gerektiren uzun soluklu çalışmalardır. Bu konuya ilişkin bir çalışma birimioluşturularak biran önce çalışmalara başlanması, öncelikli yapılması gerekenler arasındadır.Üstün yetenekli çocukların belirlenmesi ve eğitiminde ailelerin ve toplumun bilinçlendirilmesien önemli sorunların başında gelmektedir. Özel eğitime gereksinim duyan üstün yetenekliçocuklar için devletin, özel eğitimin erken teşhis ve eğitime erken başlama ilkelerini dikkatealan, erken çocukluk yaklaşımının temel felsefesi olan çocuğun sağlık, beslenme ve eğitiminibir bütün olarak ele alan ve potansiyellerini en üst noktaya çıkarma amacı doğrultusundagerekli bütün hizmetleri sunan, çocuk ve ailesini bir bütün olarak değerlendiren ve destekleyenbir yaklaşım içerisinde olması gerekmektedir. Ülkemizde aile hekimliği hizmetlerininyaygınlaştığı dikkate alındığında aile hekimlerinin bu konuda bilgilendirilerek ailelereçocuğun sağlıklı gelişimi konusunda rehberlik etmeleri sağlanabilir. Özellikle ilk üç yaşiçerisinde çocuğun yoğun olarak aile içerisinde yetiştiği dikkate alındığında “ev merkezlieğitim programları”nın geliştirilmesi ve kullanılmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Evmerkezli eğitim programlarında ilk başta çocuğun sağlıklı olması, beslenmesi ve eğitimi ileilgili ev ortamında fiziksel ve eğitimsel açıdan yapılması gerekenleri içeren, çocuğu bütünyönleri ile ele alan bir yaklaşım bulunmaktadır. Bu sayede çocuğun sağlık, beslenme veeğitimi ile ilgili hem kendisinin hem de etrafındaki aile yakınları ve çocuğa bakan kişilerinbilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi mümkün olacaktır.
Çocuğun aile hekimliği, ev merkezli eğitim programları ve sonrasında ilkokulda alacağıeğitimin takip edildiği bir sistem oluşturulmalıdır. Bu konuda rehberlik araştırma merkezleri,çocuklara eğitsel tanının konduğu, uygun programlara yönlendirildiği ve en önemlisi buçocukların izlendiği bir merkez haline dönüştürülmelidir. Özellikle ilkokula başlama çağındabu çocukların yetenek, ilgi ve hızlarına uygun bir takım alternatif ve esnek programlar oluşturularak üstün yetenekli çocuk ve ailelerinin bundan yararlanmalarının sağlanması gerekmektedir. Bu konuda rehberlik araştırma merkezlerinin revizyondan geçirilerek personel,sunulan hizmetler ve çalışma alanı açısından geliştirilmesi ve desteklenmesi yerinde olacaktır. 2009 ve 2013 yıllarında Milli Eğitim Bakanlığı ve TÜBİTAK işbirliği ile hazırlanan stratejik plan son derece önemli bir gelişmedir ancak, buradaki kısa, orta ve uzun vadede yapılacak eylemler konusunda çok fazla bir şey yapıldığı maalesef söylenemez. Bu belgelerde vurgulanan önemli eylemlerden birisi okul öncesi dönemden başlayarak yükseköğrenim ve sonrasını kapsayacak şekilde eğitim modellerinin geliştirilmesi veya diğer ülkelerde uygulanan modellerin kültürümüze uygun hale getirilmesidir. Bu noktada öncelikle yukarıda belirtildiği üzere anadolu ve fen liselerinin kuruluşlarındaki özellikleri ile şuandaki özelliklerinin birbiri ile uyuşmadığı, hızla yaygınlaştırılmaları yüzünden gerek eğitimsel gerekse öğrenci ve öğretmen özellikleri bakımından son derece erozyona uğradığı görülmektedir. Bu okullarda özellikle üstün yetenekli çocukların seçim ve eğitimine dönük iyileştirmeler yapılması gerekmektedir.

Üstün yetenekli çocukların özelliklerine ilişkin yukarıda belirtilenler dikkate alındığında son derece geniş yelpazede çok farklı özelliklere sahip oldukları görülmektedir. Bu çocukların eğitim sistemi içerisine giren uygulamalarla desteklenmeleri son derece önemlidir. Bilim sanat merkezleri gibi normal eğitimlerinin dışında devam edebilecekleri programlarla birlikte normal eğitim sistemi içerisinde sınıf atlatma, çoklu sınıf uygulamaları, kredi toplama gibi önlemlerle kendi yetenek, ilgi ve öğrenme hızları doğrultusunda eğitim almalarını sağlayacak uygulamalara ihtiyaç vardır.

Özellikle Türkiye’de üstün yetenekli çocukların hukuki anlamda son derece geniş hakları olduğu görülmektedir. Ancak bu hakların kullanımı noktasında çok büyük sıkıntılar olduğu dabir gerçektir. Okul öncesi dönemde üstün yetenekli olduğu belirlenen çocuklar için her türlü tedbirin alınacağı, destek eğitim odalarının oluşturulması gerektiği, bilim sanat merkezlerinin okul öncesi dönem çocuklarına yönelik eğitim vereceği ile ilgili yönetmelik maddeleri olduğu ancak bununla ilgili herhangi bir uygulama olmadığı görülmektedir. Bu konuda özellikle üstün yetenekli çocukların özelliklerinin çeşitliliği dikkate alınarak her eğitim-öğretim kademesinde mümkün olduğunca farklı özelliklerde programlara yer verilmesi ve öncelikle pilot çalışmalar yapılarak gerekli değerlendirme çalışmaları yapıldıktan sonra yaygınlaştırılmalıdır. Ortaokul ve lise döneminde üstün yetenekli çocukların yetenek ve ilgilerinin giderek belirginleşip diğer yaşıtlarından giderek ayrıştığı dönemlerde bu çocuklar için hazırlanacak eğitim model ve programların çeşitlendirilmesinin gerekliliği giderek artmaktadır. Bu çağlarda çocukların ilgi duydukları alanların genişliği de dikkate alınarak ayrı okullar, yatılı okullar, kaynak merkezleri, devlet veya özel sektörde ilgili kurumlar tarafından planlanan ve uygulanan projelerde aktif görev alma vb. gibi çocukların yetenek, ilgi ve becerilerini destekleyici yönde önlemler alınması gerekmektedir.

Önemli sorunlardan bir diğeri de üstün yeteneğe sahip çocukları olan ailelerin aile içilişkilerini nasıl yönetecekleri, karşılarına çıkan problemleri nasıl çözmeleri gerektiği konusunda herhangi bir destek alacakları kurum olmamasıdır. Özellikle diğer pek çok ülkelerde yapılan çalışmalar incelendiğinde üstün yetenekli çocuğa sahip ailelerin bir araya gelerek sivil toplum kuruluşları kurarak bu konuda söz sahibi olan paydaşlardan biri haline geldikleri görülmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere Türkiye’de de ailelerin öncülüğünde otuzun üzerinde vakıf, dernek vb. sivil topluk kuruluşları kurulduğu görülmektedir. Ancak bu konuda sorumluluğu olan kurum, kuruluş ve örgütlerin bir araya gelerek sistemli bir şekilde yapılması gerekenleri planlaması, uygulaması ve değerlendirerek sisteme dönüt sağlaması gerekmektedir. Ülkemizde de bireysel ya da kurumsal olarak bazı çalışmaların yapıldığı görülmektedir ancak bunların bir bütün içerisinde uyumlu bir şekilde ele alınması önemlidir. Üstün yetenekli çocukların eğitiminde vazgeçilmez öneme sahip konulardan birisi de bu çocuklara eğitim verecek öğretmenlerdir. Türkiye’de yukarıda da bahsedildiği üzere üç üniversitede anabilim dalı kurulduğu bunlardan ikisinde lisans ve lisansüstü eğitim verilirken birinde sadece lisansüstü eğitim verilmektedir. Bu bölümlerin 2000 yılından sonra mezun vermeye başladığı ancak Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu öğretmenleri “sınıf öğretmeni” statüsünde atadığı, “üstün yetenekliler öğretmeni” olarak ayrı bir alan öğretmenliği açmadığı görülmektedir. Bu konuda diğer ülkelerde yapılan çalışmalar incelendiğinde daha çok çeşitli öğretmenlik alanlarından mezun olan öğretmenlerin bazı kriterler doğrultusunda üstün yetenekli çocukların eğitimi konusunda sertifika programlarına katılarak bu alanda öğretmenlik hakkı kazandıkları görülmektedir. Özellikle kaynaklarını verimli bir şekilde kullanması gereken Türkiye için de ayrı lisans programları yerine çeşitli öğretmenlik alanlarından mezun olan, belirli deneyimlere ve bazı özel kriterlere sahip olan öğretmenlerin alanda uzman akademisyenlerin yönetimindeki sertifika programları ile yetiştirilmesi daha uygun olacaktır. Ancak üstün yetenekli çocukların farklı eğitim kademelerinde ihtiyaç
duyduğu eğitimi vermek amacıyla gerek öğretmenlerin gerekse araştırmacıların bu alanda kendilerini yetiştirmek üzere lisansüstü eğitim almaları için de üniversitelerde lisans üstü eğitim programlarının yaygınlaştırılması yerinde olacaktır.

Sonuçta ilgi, yetenek ve becerilerine uygun eğitim ve iş olanakları bulamayan kişiler
kendilerine bu imkanları sunan başka ülkelere gitmektedirler. Dolayısıyla üstün yetenekli kişilere uygun eğitimler vermediğimiz ve sonrasında iş imkanları sunulamadığımızda “beyin göçü” ile karşı karşıya kalmaktayız. Bu durum hem bir toplumda yaşayan bireylere verilen değer açısından hem de ülkenin kalkınması ve ilerlemesine vurulan en büyük darbelerden biri olması açısından oldukça büyük bir kayıptır.

Kaynaklar
Akarsu F. (2001). Üstün yetenekli çocuklar aileleri ve sorunları. Eduser Yayınları. Poyraz Matbaası. Ankara.

Akkutay Ü.(1984). Enderun Mektepleri. Gazi Üniversitesi Yayınları. Ankara.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (2010). İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme. Avrupa Antlaşmaları Serisi, No. 5.

Berberoğlu, G. ve Kalender, İ. (2005). Öğrenci başarısının yıllara, okul türlerine, bölgelere göre incelenmesi: ÖSS ve PISA analizi. Eğitim Bilimleri ve Uygulamaları Dergisi. 4(7)21-35.

Celkan, H. Y. (1991). Eğitim sosyolojisi. Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Yayınları, no:4 Erzurum.

Dabrowski K. (1996). Multilevelness of emotional and instinctive functions. Lublin: Katolickiego Uniwerstytetu Lubelskiego.

Dağlıoğlu, H. E. (1995). İlkokul 2.-5. sınıflara devam eden çocuklar arasından üstün yetenekli
olanların belirlenmesi. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara.

Davaslıgil, Ü. (2004). Erken çocuklukta üstün zekâlı çocuklara uygulanacak farklılaşmış eğitim
programı. 1. Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi (23-25 Eylül 2004). Seçilmiş
Makaleler Kitabı, s: 289-300. İstanbul.

Davaslıgil, Ü. (2009). Üstün zekâlı ve yetenekli çocukların eğitimi. Özel eğitim okullarında özel gereksinimi olan öğrenciler ve özel eğitim. (Ed. G. Akçamete) s:545-591. Ankara: Kök Yayıncılık.

Davaslıgil, Ü.(2000). Üstün ve özel yetenekli çocuklara ilişkin alt komisyon. 1. İstanbul Çocuk Kurultayı, İstanbul Çocuk Raporu. İstanbul: İstanbul Çocuk Vakfı Yayınları. 456-464.

Enç M. (1979). Üstün beyin gücü “Gelişim ve Eğitimleri”. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları No:83. Ankara Üniversitesi Basımevi. Ankara.
Ergün, M. (1992).Eğitim ve toplum (Eğitim sosyolojisine giriş) 2. Baskı. Ankara: Ocak Yayınları
Gardner, H. (1993). Multiple Intelligences. New York: Basic Boks.
Gardner, H. (1999). Çoklu Zeka: Görüşmeler ve Makaleler. İstanbul. ENKA Okulları Yayınları.

Hoşgörür, V. ve Taştan, N. (2007). Eğitimin işlevleri. Ö. Demirel ve Z. Kaya (Ed.) Eğitim bilimlerine giriş. (p:281-306). 2. Baskı. Ankara: PegemA Yayıncılık.
http://www.tacved.org/ustun-yetenekliler-icin-dernekler-vakiflar Erişim tarihi: 10.05.2014
Maryland, M. (1972). The Educational of the Gifted and Talented. (Vol:1). Washington D.C.
Government Printing Office. U.S. Commissoner of Education.
MEB (1991). Üstün Yetenekli Çocuklar ve Eğitimleri Komisyon Raporu. Ankara: Yaygın Eğitim
Enstitüsü Matbaası.
MEB (2010). Üstün zekalıların/yeteneklilerin eğitimi çalıştayı hazırlık dokümanı. Ankara: MEB Özel
Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü Yayını.
Morelock, M. (1992). “Giftedness: The view from within” Understanding Our Gifted 4 (3), 1, 11-15.
Özsoy, Y., Özyürek, M. ve Eripek, S. (1989). Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar “Özel Eğitime Giriş”
Karatepe Yayınları. Genel No:7, Özel No:6, Ankara.
Renzulli, J. S. (1986). The Three Ring Conception of Giftedness: a Developmental Model for Creative
Productivity. Cambridge, MA: Cambridge University Press.
Resmi Gazete (2005). 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun. Resmi Gazete tarihi: 07.07.2005 Resmi Gazete sayısı: 25878
Resmi Gazete, (1973). 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu Resmi gazete tarihi: 24/6/1973 Resmi
gazete Sayı: 14574
Resmi Gazete, (1997). 573 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname Resmi Gazete tarihi: 6/6/1997, Resmi
gazete sayısı: 23011.
Resmi Gazete, (2003). 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu. Resmi Gazete Tarihi: 27.08.2003
Resmi Gazete Sayısı: 25212.
Resmi Gazete, (2012). Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği. Resmi Gazete Tarihi: 21.07.2012 Resmi
Gazete sayısı:28360
TBMM (2012). üstün yetenekli çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin
gelişimine katkı sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla meclis araştırma
komisyonu raporu. http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem24/yil01/ss427.pdf Erişim tarihi:
10.05.2014.
TBMM, (2011). Türkiye Cumhuriyeti Anayasası http://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2011.pdf
sayfasından 20.05.2014 tarihinde indirilmiştir.
Terman, L. M. (ed.) (1925). Mental and physical traits of a thousand gifted children. In Genetic
Studies of Ginius. Vol.1, California: Stanford University Press,.
TÜBİTAK, (2013). Üstün Yetenekli Bireyler Strateji Ve Uygulama Planı 2013 – 2017 Bilim ve
Teknoloji Yüksek Kurulu
http://www.tubitak.gov.tr/sites/default/files/meb_ustunyeteneklibireyler_sunum_15012013.pdf.
Erişim tarihi: 01.05.2014

Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir