Çocuklar Nasıl Düşünür, Nasıl Hisseder?

Çocuklar Nasıl Düşünür Nasıl Hisseder?

Arkadaşlar Terapi İzmir sitesinde yayınlanan yazıyı sizlerle paylaşıyorum.

Çocuklar minyatür yetişkinler değildir. Dünyayı anlamak için kendilerine özgü yolları olan biricik kişilerdir.

Çocukların düşünsel yapıları uyaranları yetişkin mantığı ile yorumlamaktan oldukça uzaktır.

Konuşabildiği için bizi bizim mantığımızla anlayabildiği varsayımımız çocuğun sözümüzü dinlemediğini düşünmemize sebep olabilir.

Çocuk her şeyden önce güçsüzdür; bakılmak, korunmak ve kollanmak ister. Bu nedenle ana babasına bağımlıdır.

0–24 AYLAR

İlk aylarda bebek tam alıcıdır ve edilgindir. Kimseye uymaz, herkes ona uymak zorundadır. İlk 2 yıl içinde çocuk kişiliğin en ilkel bölümü tarafından yönetilir. Bu dönemde haz ilkesi ve ilkel düşünce sistemi işler. Bu dönemdeki çocuk mantıksal çıkarımlar yapamaz. “Yok” kelimesini tanımaz, ihtiyaçlarının bekletilmesine tahammül edemez.

Bu dönemin ihtiyaçlarında abartı yoktur. Bunlar başta açlık, susuzluk ve hijyen olmak üzere en temel ihtiyaçlardır. Çocuk, ihtiyaçlarını bekletmeden karşılayan anneye bağlanır. Güvenli bağlanma, çocuğun diğer gelişimsel basamakları başarıyla tırmanması için emin zemin etkisi yaratır.

Bebek gereksinimleri düzenli aralıkla karşılandıkça avaz avaz bağırmak yerine daha az gürültüyle ağlayarak anneyi yanına çağırır. Bebeğin gereksinimlerinin düzenli ve yeterli olarak doyurulması, bebekte güven duygusunu geliştirir. Bebeğin yetersiz ve düzensiz doyurulması, çağrılarının sürekli olarak karşılıksız kalması, onda karşıt duygunun, güvensizlik duygusunun oluşmasına yol açar.

Bebeğin ilk yıl annesiyle kuracağı güvenli bağlanma, bireyin yaşamı boyunca süreceği ilişkilerdeki sevgi alışverişlerinin niteliğini belirler. Bebeğin ruhsal gereksinmesi sevgidir. Sevgi annenin gösterdiği sıcaklık, ilgi ve sevecenliktir. Anne sevgisinin çoğunu çocuğun bakımı sırasında tutuşuyla, okşayışıyla, gülümsemesiyle ve konuşmasıyla gösterir.

Annenin yüzü bebeğin duygusal aynasıdır. Annenin yüzündeki duygusal ifadelerin sevgi dolu, onaylayıcı, kabullenici oluşu bebeğin sosyal ve duygusal gelişiminde çok büyük role sahiptir ve yaşam boyu izlerini taşır.

Yaşamın ilk 1,5 – 2 yılında çocuğun her istediğinin yapılması onu şımartmaz. Aksine her istediğinin yapılmaması ruh sağlığını bozar. Çünkü bu dönemin en büyük ihtiyaçları aç, susuz, uykusuz kalmamak ve altı temiz olmaktır. Her ağladığında yanına koşarsam şımarık olur düşüncesi bu dönemde yanlıştır. Bu dönemde çocuğun algıladığı uyaranlar hemen yanıt bekler. Onu oyalamak mümkün değildir. İhtiyaçlarının anında karşılanması şımarması anlamına gelmez.

Anne babadan ayrı kalmaya hiç katlanamazlar.

BAĞIMSIZLIK DÖNEMİ 12 AY–36 AY

Yürüyebilen, konuşabilen çocuk artık süt çocukluğu döneminin edilgen halinden çıkmış ve özerklik kazanmıştır. Çocuk bu dönemde annesine görünmez bir iple bağlıdır, ama ayrı bir kişi, ayrı bir varlık olduğunu bilmenin sarhoşluğu içindedir.

Bu çağda çocuklar karıştırıcı, hareketli, inatçı, olumsuz ve davranışları çelişkilerle doludur. Ebeveynlerin bu olumsuz niteliklerin gelip geçici, üç yaşında daha söz dinler, daha toplumsal bir çocuğun ortaya çıkacağını bilmeleri yararlıdır.

Çocuğun “Hayır” demesi kişiliğini fark ettirme çabasını içerir. Çocukların her şeye hayır diyerek itiraz etmesi “asilik” değildir. Bu davranış çocuğun kendisini fark ettiğinin, kendisini çevresinden soyutlayabildiğinin, çevresini yeterince fark ettiğinin göstergesidir. Bu dönemde çocuğa karşı soğukkanlı olunmalıdır.

2–6 YAŞ DÜŞÜNSEL ÖZELLİKLERİ

Okul öncesi dönemde çocuklar korunum ilkesi ile yönetilirler. Çocuklar bir kabın biçimi değiştiğinde içindeki sıvı miktarının da değiştiğini düşünürler. Örneğin çocuğa birbirinin aynı iki su dolu bardağı gösterelim. Çocuk bunların aynı olduğuna ikna olduktan sonra, çocuğun gözü önünde bardaklardan birindeki suyu daha ince uzun üçüncü bir bardağa boşaltalım. Çocuğa sorduğumuzda, uzun bardaktaki suyun daha fazla olduğu yanıtını verecektir.

İlk çocukluk döneminde çocuk dikkatini bir görevin yalnızca bir yönüne odaklayabilir. Belirli bir zamanda birden fazla yönle uğraşmakta zorlanırlar. Sıvı miktarı görevinde çocuk uzun bardaktaki suyun yüksekliğine odaklanır ve öteki bardağın daha geniş olup aynı miktarda su aldığına dikkat edememektedir.

Durumla ilişkili geçmiş durumları göz önüne almaksızın şimdiki durum üzerinde odaklaşma eğilimindedirler. Akıl yürütme biçimleri şimdi ve burada ile sınırlıdır. Bir şeyin nasıl o duruma geldiğini ya da bazı değişikliklerden önce neye benzediğini düşünmeksizin dikkatini baktığı şey üzerinde yoğunlaştırırlar. Su bir kez uzun bardağa boşaltıldıktan sonra boşaltma eylemi aklından çıkmış görünür.

Benmerkezci düşünme yapısına sahiptir. Benmerkezcilik, çocuğun istemli olarak bencil olduğu ya da kendileriyle aşırı derecede ilgili oldukları anlamına gelmez.

Ben merkezlilik, bir şeyi başkasının bakış açısından görme ya da başkalarının duygu ve gereksinimlerini fark etme konusundaki yetersizlik anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle bir durumun birden fazla yönünü ele almadaki yetersizliktir.

Düşünce yapıları dolayısıyla bu dönem çocuklarının bazen çocuklarla alay ettikleri, hayvanları incittikleri görülebilir, çünkü karşılarındakinin duyduğu acıyı fark etmeyebilirler. “Anne, onu aldı, o şimdi yok!” diyen çocuğu düşünelim. “O” dediğinin kim olduğunu ve “O” nun neyi aldığını annesinin bilmediğini anlayamaz, çünkü kendini annesinin yerine koyamaz. Böyle davrandığı için ne sizi dinlemeyen yaramaz bir çocuk ne de abisini rahatsız eden hain, kıskanç biridir. Ya da ileride öyle biri olacaktır. O sadece kendinden başkalarını fark edemiyor. Yaşı gereği bencillik dönemini yaşıyor. Siz de bir zamanlar yaşadınız. Yaşamadıysanız bu başkalarının suçu.

2–4 yaşlar arası ben merkezli davranışlar kendisini oyunlarında da gösterir. Oyunlarında kendi kuralları, amaçları vardır ve çoğu kez başkalarının ne yaptığına aldırmazlar.

Bencildir; olmadık yerde olmadık şeyler isterler. Hiçbir şeylerini paylaşmaz ve başkaları için kendi davranışlarını değiştirmezler.

Doğal olguları birisinin yarattığı ya da bunlara birisinin neden olduğunu düşünürler. Örneğin güneş 5 yaşındaki bir çocuk için birinin kibrit yakarak tutuşturduğu bir ateş olabilir.

Cansız nesnelere canlılık özelliği yüklerler. Hareket ettiği için bir araba canlıdır ya da tost makinesi tost yaparken canlıdır. 2–3 yaşlarında çocuğun bardak elinden düşüp kırılsa bu sadece o bardağa özgüdür. Belki de bardak yorgundur, üzgündür vs. çünkü ona göre bardak canlıdır. Annesinin “Bir daha bardağı masanın kenarına koyarsan, yine düşürür kırarsın.” mantığını algılaması mümkün değildir.

Somut türden ilişkileri daha önceden kavrarlar. Örneğin, her ikisi de kırmızı olan iki blok birbiriyle ilişkilidir. İlişki somuttur, çünkü görülebilir ve hissedilebilir. Soyut türden ilişkilerin ise kavranması zaman alır. Babanın kız kardeşi kimdir? Kardeşin kim? Annenle teyzen arasındaki ilişki nedir? gibi sorular okul öncesi dönemdeki çocuklarda bir zorluğa yol açar.

Neden sonuç ilişkileri zayıftır. Küçük çocuklar örneğin düğmeyi çevirmenin ışığı yakıp söndürdüğünü belki anlayabilirler ama aradaki neden sonuç ilişkisini anlayamazlar. Işığın sönmesinin nedeni onlar için karanlık olması olabilir.

Bu dönem çocuklarına göre peşi sıra iki olay arasında sebep-sonuç ilişkisi vardır. İki olay peş peşe olmuşsa, ikinci olayın sebebi mutlaka ilk olaydır. Örneğin, uykusu geldiğinde tesadüfen fıstık yemiş ve akabinde uyumuşsa, uyumamak için bir daha fıstık yemez.

Sınırlı deneyimleri nedeniyle kalıp yargılar geliştirirler ve karmaşık bilgileri dar kavramlarda örgütlemeye çalışırlar. Örneğin, bir çocuk erkek bir doktor ve kadın bir hemşire görmüşse yalnızca erkeklerin doktor, kadınların hemşire olabileceği yönünde bir kavram geliştirebilir. Annesi ona neden doktor değil de hemşire olmaya karar verdiğini sorduğunda “kızlar doktor olmaz” yanıtını verebilir.

Okul öncesi çocuklar akran ilişkilerinde ben merkezli düşünmeyi değiştirmede etkili olurlar. Bir yaşıtını anlayamadığında anlayabilirmiş gibi görünmezler. Çocuklar yetişkinler gibi birbirlerinin isteklerine boyun eğme eğiliminde değildirler.

Bir eylemin yanlış ya da doğru olduğuna davranışın sonucunun büyüklüğüne göre karar verirler. Başkalarının davranışlarını değerlendirirken henüz niyetleri, gereksinimleri ya da duyguları değil yalnızca gözlenebilir sonucunun büyüklüğüne göre karar verirler. Örneğin, küçük çocuklar kazayla 10 tabak kıran birinin, bilerek bir tabak kıran bir çocuktan daha suçlu olduğunu düşünürler. Bir eylemin yanlışlığına ya da doğruluğuna cezalandırılıp cezalandırılmayacağına göre karar verirler.

Cezayı da ödülü de anında bekler. Geciktiği zaman cezayı da, ödülü de neden aldığını söyleseniz anlamazlar.

Ceza veya ödül gelmeden önce hangi davranışı yapıyorsa o davranışın cezalandırıldığını ya da ödüllendirildiğini zanneder. Yani ağlarken susması için ona bir oyuncak verilse, ileride oyuncak istemek için ağlamak gerektiğine anlar.

Çocuklar başkalarını gözlemleyerek ve onların yaptığını yaparak davranış biçimleri kazanırlar. Herkes gizil bir modeldir. Çocuklar en fazla sahip olmak istedikleri bir şeyi elde eden modeli gözlemledikleri zaman taklit etmeye eğilimlidirler. Örneğin, bir çocuk kardeşinin doğumu ardından yeniden altını ıslatmaya, daha çocukça konuşmaya, bebek gibi biberondan bir şeyler içmeyi istemeye başlayabilir.

Duygu ve düşüncelerini gerçekle bir tutarlar. Gece gördüğü bir düşü gerçekten olmuş gibi algılar. Örneğin gece annesini rüyasında birlikte gezerlerken gören bir çocuk uyandığında “seninle gece ne güzel gezdik değil mi?” diyebilir. Düşünceyle eylemi, sözle eylemi birbirine karıştırabilirler. Örneğin, çocuk birisine öfkeyle “İnşallah ölürsün.” dediğinde, bunun gerçekleşeceğini sanıp korkabilir.

Yaşantı ve deneyimlerinin azlığı nedeniyle olayları gerçeğe uygun tartamaz. Gördüklerini yanlış algılar, yanlış yorumlar. Olup bitenleri kendi hayal gücü ve korkularına göre çarpıtır.Gerçeği değerlendirme yetileri zayıf olduğu için korkularını abartma eğilimdedirler. Bu nedenle korkutmalara karşı oldukça duyarlıdırlar. Yaşadığı korkuları gerçek olarak algılamakla birlikte başkalarının da bu korkuları yaşadığını zanneder.

Oyunlarında duygusal ve zihinsel gelişime paralel olarak, rekabet, gizem, sır saklama, entrika gibi gizli düzenekler hakimdir.

Bu dönem çocuğu lisanı ile karşılaştırma yapabilme yetisini kazanmıştır. Oyunlar ile hemen hemen her şey karşılaştırılır. Başkalarının sahip olduğu şeye sahip olma isteği belirir, kendisini diğerleriyle bir yarış içinde bulur. Yarışmanın gereği olarak çocuklar bu dönemde gereksinimleri olmayan şeylere sahip olmaya özenirler.

Bu dönem çocuğu kendi işini kendi görmeye bayılır. Çok canlı bir hayal dünyaları ve hayali arkadaşları vardır. Çok canlı hayal gücü nedeniyle kolay korkar, çabuk etkilenir. Deneylerinin az, düşünce yeteneklerinin kısıtlı oluşu nedeniyle her şeye kolay kanar. Gerçekle gerçek olmayanı karıştırır. Olmamış şeyleri olmuş gibi anlatmaya bayılırlar.

Sevgi, nefret, kıskançlık, suçluluk gibi duygularını sözel ya da davranışsal olarak ifade etmeye başlar. Şefkat duygusunun yerleşmesiyle birlikte başkalarını önemsemeye başlar ve kısmen de olsa bencillik terk edilir. Taşkın, neşeli, heyecanlı ve meraklı davranışlar gurur, sıkılganlık, çekingenlik, mahcup gel-gitler ile birlikte görülür. Yorgunluk, açlık gibi fiziksel ihtiyaçların varlığında duygularında gerekli gereksiz dalgalanmalar olabilir. Çocukların duyguları çabuk iniş çıkışlar gösterir. Ağlamadan gülmeye, mutluluktan kızgınlığa geçmesi çabuk olur. Çocuklar duygusal tepkilerini sözle değil, davranışsal tepkiyle ortaya koyabilirler. Sözle yansıtmadığı duygularını yaramazlık, hırçınlık, tutturmalarla açığa vururlar. Böyle karışık ve hayali duygulanımlar içinde olan çocuğun girişimleri ne kontrolsüz bırakılmalı ne de kısıtlanmalıdır.

Güçsüzlüğü ve gelişmekte olan sınırlı yetenekleri karşısında okul öncesi çocukların pek çok özelliği vardır. Yaş ağaç gibi esnektir. Yeni durumlara uymakta ustalık gösterir. Çabuk öğrenir. İyimserdir. Çok örseleyici değilse kötü deneyimleri çabuk unutur. Kendi kendini onarma yeteneği güçlüdür.

Öğretmenlerin olduğu kadar ana babaların da çocukların gelişimlerinde büyük sorumluluğu vardır. Çocukların kavramları, yetenekleri her yerde, her zaman gelişebilir. Çocuklar anaokuluna başladıktan sonra bile ev önemli bir uyarım ortamıdır. Ana babalar genellikle çok fazla çevre ve yaşantı sunabilirler. Yetişkinler yaşamları kolaylaştığı için her şeyi daha hızlı, daha iyi biçimde, daha az karışıklıkla kendileri yapmaya çalışıp, çocukları başarmayı öğrenme ve bundan zevk alma fırsatından yoksun bırakmamalıdırlar.

Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir