Ne Kadar Ödev, Fazla Ödev?

Ne Kadar Ödev, Fazla Ödev?

Arkadaşlar Psikolog Cemile Akdağ Çebi’nin yazısını sizlerle paylaşıyorum.

Okullar açılınca ödev sezonu da yeniden başlamış oldu. Maalesef fazla ödev pek çok aile içerisinde strese ve tartışmalara yol açabiliyor. Sorumluluğun pençesinde ebeveynler birbirini suçluyor, yapılmayan her ödev ebeveynin de çocuğun da başarısızlık duygusunu tetikliyor.

“Çocuğum ödevini yapmadıkça kızıp bağırıyorum. Saatlerce masasının başında oyalanıyor. Sonra sakinleştiğimde söylediklerim için vicdan azabı çekiyorum.”

“Eşimle en büyük tartışma nedenimiz çocukların ödevleri. Çok fazla ödev veriliyor. Eşimin ödev konusunda çocukların çok üstüne gittiğini düşünüyorum.”

“Öğretmenle her görüştüğümde bu çocuk ödev yapmıyor demesi beni mahvediyor. Diğer anneler yaptırıyor sorun bende. Kötü bir anne olduğumu düşünüyorum.”

Peki ödevler bu kadar hayati öneme sahip midir gerçekten? Araştırmalara göre ilkokul seviyesinde verilen ödevlerin öğrenmeye katkısı ancak binde bir civarında… Çocuğun özellikle bu yaşlarda gelişme yöntemi ödev değil, oyundur. Eğer ödevler, oyun içerisinde sunulabiliyorsa o zaman bir taşla iki kuş vurursunuz.

2006’da yapılan bir araştırmaya göre (Cooper), tavsiye edilen ödev zamanı geçilen sınıfla paralel olarak artması gerekiyor. Buna göre standart 1. Sınıflar için biçilen ödev zamanı yalnızca 10 dakika. Bakın listenin devam nasıl geliyor:

1.Sınıf: 10 – 20 dakika ödev

2.Sınıf: 20 dakika ödev

4.Sınıf: 40 dakika ödev

6.Sınıf: 60 dakika ödev…

Aslında bu liste küçük sınıflara daha az ödev verilmesinin gerekliliğini gösterirken, dakika konusunda daha esnek davranabiliriz. Çünkü pratikte aynı ödevi 10 dakikada yapabilen çocuk da var, yarım saatte de… Bu yüzden ödev zamanını belirlerken çocuğumuzun ortalamasına ve kapasitesine bakmak gerekiyor. Yavaş yapmak her zaman kötü değil. Çocuk motive olup çalıştığı sürece zamanı su gibi akıyor, burada saate bakmak yerine çabaya bakmak gerekiyor…

Kendi hikâyemizi, çocukluğumuzu, ebeveynimizle ilişkimizi ödev masasına getirmek yerine bugünün şartlarına, çocuğumuzun yapısına odaklanmalıyız. En kolay nasıl öğreniyor, onu ne motive ediyor? Acaba o masanın başına oturamazken onu ne engelledi, aklında ne vardı? Gereğinden fazla ödev mi veriliyor?Ödevlerin içerikleri gelişime göre uygun mu, yoksa biraz ağır mı geliyor? “Ben senin yaşındayken böyle değildim…” ya da “bak kardeşin senin gibi yapmıyor” diye başlayıp öğüt verdiğimiz cümleler genelde sadece karşımızdakini değersizlik hissettiriyor.

Yine “bilgisayarlı ödev” en büyük şikâyetlerden… Kabul edelim ya da etmeyelim, bilgisayar çocuklarımızın yeni kütüphanesi. Elbette sınırlar koyacağız. Ama onlar hiçbir zaman tozlu raflar arasında bir kitabı bulmak için saatlerini geçirmeyecekler, ellerinde daha hızlısı var.

Ödev nedir, nasıl olmalı, gibi bir soruya cevap vermek çok zor çünkü okuldan okula, evden eve değişen bir aktivitedir ödev… Önemli olan çocuğun önünü görebildiği, başlayıp bitirebileceğini hissederek rahatladığı ve odaklandığı bir aktivite olmasıdır. Ödevin çocuğun gelişimine uygun olmaması ya da çok fazla olması, onu hem sıkar, hem de öğrenmekten zevk almamasını, okul hayatından soğumasını, kendini başarısız hissetmesini tetikler. Ödevler konusunda öğretmenle iletişim halinde olmaktan çekinmeyin. Öğretmen, öğrenci ve ebeveynin uyumlu bir ekip olması halinde ödev hayatı düzenleyen iyi bir alışkanlık haline gelir.

İyi alışkanlıkların en güzel tarafı ise onların insanı bir amaca doğru yavaş yavaş ulaştırmasıdır. Her zaman acele etmeden, düzenli bir ödev zamanına alışmış olarak masa başına oturan, ödevleri olmadığında da bu zamanda kitap okuyan çocuklar ödev konusunda çok daha az yalan söylerler ve kaygı çekerler.  Ödev saatini çoktan geçirdiği halde oyalanan bir çocuğa gecelere kadar ödev yaptırmak yerine ertesi gün davranışının sonuçlarıyla yüzleştirmek; ödevin belirlediğimiz ödev saatleri içerisinde sınırlı tutulması açısından iyi bir fikirdir.

 

Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir